Kriz Zamanlarında Markanızı Nasıl Yönetmelisiniz?

Hepimiz zor zamanlar geçiriyoruz. Ve bu durumla savaşmaktan ve hep beraber çözüm yolları üretmekten başka çözüm yok. Sevgili Kemal Sayar demiş ki ‘buhran zamanları insanın cevherini ortaya çıkarır. Bencil daha da bencil olur, iyi daha da iyi. Olumsuz olana odaklanmak ve korkuyu büyütmek yerine, bugünlerde kahramanların hikayesinden ilham alalım.

Kendimize, ‘Ben başkaları için neyi daha iyi yapabilirim?’ sorusunu soralım’. İşte bu yazının amacı budur. Kriz zamanları malum. Bu kriz öncelikle kendi sağlığımız ve sevdiklerimizin sağlığıyla sınıyor bizi, sonra da ekonomik olarak çarkların yavaşlaması ile….


Bu ve buna benzer kriz dönemlerinde markanız için yapmanız ve yapmamanız gerekenler var. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki hepimiz bir çok kriz gördük. Bu krizlerde yapılan artık refleks haline gelmiş bazı temel şirket aksiyonları var. Bunlardan bazıları; var olan sistemi korumak, öncelikle belirli bir süre ekip sayısını korumak, tüm masrafları kısmak , organizasyon, pazarlama, reklam tanıtım ve eğitim bütçelerini kesmek, sonrasında yetmediyse küçülmeye gitmek gibi bir dizi önlemler alınır. Ama bu sefer kriz için alacağınız aksiyonların bunlarla sınırlı kalması pek mümkün görünmüyor. Çünkü süresi, sınırı, ne getirip ne götüreceği pek öngörülemese de uzun süreceği ve yıkıcı etkisinin hem sağlık hem ekonomik açıdan güçlü olacağı öngörülebiliyor.
Öncelikle söylemem gerekir ki şirketinizin pazarlama departmanı artık olsa da olur olmasa da olur bir departman değildir. Hem kriz yönetimi, hem sosyal sorumluluk projelerinin yürütülmesi, hem tüm pazarlama faaliyetleriyle tüketiciyle bağ kurulması ve satış ekiplerinin ellerine satış yapabilecekleri güçlü argümanlar verilebilmesi için çok güçlü bir pazarlama departmanı kurulması gerekmektedir. Böyle dönemlerde satış yapmak ve varlığını sürdürebilmek güç olduğu gibi, kafası karışan tüketici sevdiği, duygusal bağ kurduğu markalarla çok daha hızlı bağ kurar. Bu zor dönemlerde kendisinin ve insanlığın yanında olan, taşın altına elini koyan markalar tüketici için çok daha sadakatle bağlanılacak markalar listesine girer. Dolayısıyla pazarlama faaliyetlerine istikrarlı bir şekilde devam etmeniz ve pazarlama faaliyetlerinin içeriğini de ülkenin ya da dünyanın gündemindeki kriz konusuyla ilgili ve mümkünse sosyal sorumluluk faaliyetleriyle destekleyen bir şekilde yapmanız gerekir. Durgunluk dönemlerinde pazarlama faaliyetlerini kesen ve sadece satış ile iş yapmaya çalışan markalar her şey bittikten sonra geriye dönüp baktıklarında pazar payı kaybettiklerini, yeni potansiyel müşteriyle iletişim kurmadıkları gibi var olan müşterilerini de elden kaçırdıklarını görüp biz ne yaptık derler ancak iş işten geçmiş olur.
Ayrıca yine bu dönemlerde tüketiciler satın alma konusunda çok daha titiz davranırlar. Tüm danışmanlık faaliyetlerimde ve eğitimlerimde söylediğim gibi tüketiciyi dinleyen, tüketicinin gerçekten neye ihtiyacı olduğunu anlayıp, üretim ve hizmetlerini bu ihtiyaca evirebilen ve hızlı aksiyon alabilen markalar bu zor dönemden güçlü çıkarlar.
Bu dönemde rakiplerden farklılaşan özelliklerinizi belirleyin, var olan şirket stratejiniz yerine bu dönem için özel bir şirket ve pazarlama stratejisi yaparak tüketicinin zihninde kendi konumlamanızı farklılaştırın. Tüketiciye fayda sağlayacak ve rakiplerde olmayan ve fark yaratan özelliklerinizi alt alta yazıp bir stratejik plan yapın ve bunu uygulayın.
Her krizin yapısı, içeriği, süresi farklı olmakla beraber yaşam devam ettiği sürece işimizle ilgili de varlığımızı sürdürmeye çalışmamız, olabilecek pazarlama araçlarıyla yani özellikle bu krizde gördüğümüz dijital kanalları kullanarak ve sosyal medya ile var olan müşterimizle iletişimimizi kesmeyerek, düzeni iyileştirmeye katkı sağlayacak ve krize destek olacak kendi ölçümüzce sosyal sorumluluk faaliyetlerine destek vererek bu krizden yara almadan çıkmaya çalışmak gerekir.
Şunu unutmayın
KAPTANIN İYİSİ FIRTINALI HAVADA
LİDERİN HASI KRİZ ESNASINDA BELLİ OLUR…